Yazıp yazıp silmek yazmanın fıtratında varmış, beynimden
kalbime oradan karnıma tüm hücrelerime kadar kelimeler uçuşuyor da bir türlü
bir araya getirip oturun şurada düzgün bir cümle olun diyemiyordum. Özensiz ama
bir o kadar rahat giyinmiştim, siyah bir tayt bir kırmızı kazak. 3 kuruş olsun
kırmızı olsun dediğim rujumu sürüp, artık toplanacak seviyede uzamış olan saçlarımı
boynumda birkaç tel bırakarak bir tokayla tutturdum, dibinde azıcık kalmış
parfümümü sıktım, odaya yayılan kokusu bile içimi açmıştı Coco Madmoiselle’in.
Botlarımı giyip hızlıca çıktım evden. Kedi yavrulamış apartmanın önünde. Ah! Bu
ne güzel bir duygu, ne kadar mutludur anne kedi.
-
Bunlara kulübe yapalım donarlar dışarıda
-
Abla 1 senedir kulübe şurada! her akşam yemek
veriyoruz
Ne tuhaf 1 yıldır her gün arabamı parkederken ve hatta yürürken
önünden geçtiğim kulübeyi şimdi görüyordum, çok utandım kendimden, evimde her
türlü konforunu sağladığım dört ayaklı kızımı her gün görürken onları
görmediğimden, bakıp da geçmiş olduğumdan utandım. Yalan yok biraz da kızdım. Bir
süredir, her süredir, uzun süredir ve hatta süresini bilemediğim süredir
devinim içinde olan ruhum artık devrimler yapıyordu bende. Beni bana
kaybettirmiş şimdi tekrar bulduruyordu. Bakıp da görmediğim ne çok şey vardı!
Yıllardır baktığım ama henüz gördüğüm ne çok insan, ne çok güzellik, duygu,
kitap, müzik. İnsan baktığında mı görüyordu yoksa gördüğünde mi bakmış
oluyordu?
Kış güneşi dışarıdaki, pırıl pırıl parlayıp ısıtmayan. Öyle
soğuk ki hava, adımlarımı sıklaştırıp devam ediyordum, rüzgar şakaklarımın
kenarlarından kulaklarıma iniyor, dudak kenarlarıma ısırır gibi vuruyor, içim ürperiyordu.
Boynumdaki şalı başımın üzerine geçirdim. Henüz akşam olmuş, insanlar sanki bir
olimpiyat yarışındaymış gibi hızla, telaşla yol almaya çalışıyordu. O telaşenin
içerisinde öyle yavaş öyle dingin hareket ediyordum ki, ben bile şaşıyordum
kendime. Nasıl yavaşladım, nasıl güzel gökyüzü, soğuk ama ne kadar güzel hava,
bir çekişte bir hayat gibi doluyor ciğerlerime, yüzüm gülüyordu. Bir dükkanın önünden
geçiyordum ki istemsiz durdum, içeriden gelen melodi gözümün önünden bir anda bir
ömür geçirdi. “İnsan insan derler idi, insan nedir şimdi bildim” Bildim mi?
Flashback! 10 sene! 15 sene! Yıllarım! Her baktığımda uzun ve mermerden yapılma
bir merdiven gibi duran hayatın kaçıncı basamağındaydım bilmiyorum ama o hayat
mermerden yapılma değil, çok işe yaradığı söylenip aslında hiçbir işe yaramayan
yürüyen merdivenden yapılmaydı adeta.
Evin yakınındaki avm’ye gidiyordum, aslında planım izlemek
istediğim filme gitmekti ama içeri girer girmez soluğu aldığım şu ünlü kitapçıda
bir anda değişti programım. Spontane yaşamak ne güzel. Dergiler, kitaplar.. Okunacak,
okurken yaşanacak bir sürü duygu, öğrenilecek bilgi vardı. 3 kitap aldım.
Gökten 3 elma düşmüş gibiydi, çocuk gibi sevindim. Kadınların genetiğinde “alışveriş
yapınca mutlu olur” kodunun var olduğuna kesinlikle inanıyorum. Avm’de bir tur
attıktan sonra en sevdiğim zincir restoranlardan birine oturup, acıklı bir diyet
tabağı söyledim. İçeride çok tanıdık bir şarkı çalıyordu, ama bir başkasıydı söyleyen.
Kim bu kim derken teknoloji düşünmene dahi gerek yok dercesine şak diye verdi
cevabı. 4 sene önce çıkmış olan albümü henüz dinliyordum, enfes parçalarmış
dedim içimden. Yemeği beklerken heyecanla ilk kitaba başladım, ne güzel yazmış
adam!
Fark etmeden zaman geçmiş ben kitabı yarılamıştım. Çok da
geçe kalmayayım diye yola koyuldum, eve gideyim de şu filmi izleyeyim dedim.
Aynı yolu bu kez kulağımda o güzel parçalarla gidiyordum ki bir kuş havalandı
bacadan, sonra diğerleri. Tepemde yüzlerce kuş uçuyor, sanki bana bir şeyler
söylüyordu. Gökyüzünde izledim onları, zaten hep gökyüzünde değil miydi bir gözüm.
İçim ısındı buz gibi havada düşününce. Özgürlük gibisi var mı!
Hayatın içinde, insanın ne istediğini anlaması zaman alır
diyorlar, oysa ben buna katılmıyorum. Hayatın akışında kaçırdığımız, ıskaladığımız
bakıp da görmediğimiz onca olgu varken insanın tek bir şey isteyebilecek olması
ne kadar sığ bir düşünce. Her gün farklı bir şey istiyor oysa insan, fark
etmeden. Her an, her gün hayatın akışında
değişirken istekleri de çeşitleniyor, değişiyor dolayısıyla hiçbir zaman tek
bir şey ya da nihai sonuç olmuyor. Ruhumdaki bu devrim algılarımı açmış, artık sadece
şimdi, bu zamanda ne istediğimi biliyordum. Yarına söz veremezdim, dürüst de
olmazdı bunu ama bugün biliyordum. Kimi, kimleri, nereyi, nasılı, hangi tadı,
hangi kokuyu, hangi tanış olup tanımadığımı, şimdi olanlarıyla biliyordum. Bir
kuş göz kırptı bir şarkı çaldı, ben yürüdüm, yol bitti yerler bitmedi, hayat bana bir hediye verdi.
Yazıların sonlarını bağlamak zordur ya, hiç bağlayasım yok, iyisi
mi gel bir rakı içelim.