15 Ocak 2018 Pazartesi

Devrim oluyor ruhumda

Yazıp yazıp silmek yazmanın fıtratında varmış, beynimden kalbime oradan karnıma tüm hücrelerime kadar kelimeler uçuşuyor da bir türlü bir araya getirip oturun şurada düzgün bir cümle olun diyemiyordum. Özensiz ama bir o kadar rahat giyinmiştim, siyah bir tayt bir kırmızı kazak. 3 kuruş olsun kırmızı olsun dediğim rujumu sürüp, artık toplanacak seviyede uzamış olan saçlarımı boynumda birkaç tel bırakarak bir tokayla tutturdum, dibinde azıcık kalmış parfümümü sıktım, odaya yayılan kokusu bile içimi açmıştı Coco Madmoiselle’in. Botlarımı giyip hızlıca çıktım evden. Kedi yavrulamış apartmanın önünde. Ah! Bu ne güzel bir duygu, ne kadar mutludur anne kedi.
-          Bunlara kulübe yapalım donarlar dışarıda
-          Abla 1 senedir kulübe şurada! her akşam yemek veriyoruz

Ne tuhaf 1 yıldır her gün arabamı parkederken ve hatta yürürken önünden geçtiğim kulübeyi şimdi görüyordum, çok utandım kendimden, evimde her türlü konforunu sağladığım dört ayaklı kızımı her gün görürken onları görmediğimden, bakıp da geçmiş olduğumdan utandım. Yalan yok biraz da kızdım. Bir süredir, her süredir, uzun süredir ve hatta süresini bilemediğim süredir devinim içinde olan ruhum artık devrimler yapıyordu bende. Beni bana kaybettirmiş şimdi tekrar bulduruyordu. Bakıp da görmediğim ne çok şey vardı! Yıllardır baktığım ama henüz gördüğüm ne çok insan, ne çok güzellik, duygu, kitap, müzik. İnsan baktığında mı görüyordu yoksa gördüğünde mi bakmış oluyordu?

Kış güneşi dışarıdaki, pırıl pırıl parlayıp ısıtmayan. Öyle soğuk ki hava, adımlarımı sıklaştırıp devam ediyordum, rüzgar şakaklarımın kenarlarından kulaklarıma iniyor, dudak kenarlarıma ısırır gibi vuruyor, içim ürperiyordu. Boynumdaki şalı başımın üzerine geçirdim. Henüz akşam olmuş, insanlar sanki bir olimpiyat yarışındaymış gibi hızla, telaşla yol almaya çalışıyordu. O telaşenin içerisinde öyle yavaş öyle dingin hareket ediyordum ki, ben bile şaşıyordum kendime. Nasıl yavaşladım, nasıl güzel gökyüzü, soğuk ama ne kadar güzel hava, bir çekişte bir hayat gibi doluyor ciğerlerime, yüzüm gülüyordu. Bir dükkanın önünden geçiyordum ki istemsiz durdum, içeriden gelen melodi gözümün önünden bir anda bir ömür geçirdi. “İnsan insan derler idi, insan nedir şimdi bildim” Bildim mi? Flashback! 10 sene! 15 sene! Yıllarım! Her baktığımda uzun ve mermerden yapılma bir merdiven gibi duran hayatın kaçıncı basamağındaydım bilmiyorum ama o hayat mermerden yapılma değil, çok işe yaradığı söylenip aslında hiçbir işe yaramayan yürüyen merdivenden yapılmaydı adeta.

Evin yakınındaki avm’ye gidiyordum, aslında planım izlemek istediğim filme gitmekti ama içeri girer girmez soluğu aldığım şu ünlü kitapçıda bir anda değişti programım. Spontane yaşamak ne güzel. Dergiler, kitaplar.. Okunacak, okurken yaşanacak bir sürü duygu, öğrenilecek bilgi vardı. 3 kitap aldım. Gökten 3 elma düşmüş gibiydi, çocuk gibi sevindim. Kadınların genetiğinde “alışveriş yapınca mutlu olur” kodunun var olduğuna kesinlikle inanıyorum. Avm’de bir tur attıktan sonra en sevdiğim zincir restoranlardan birine oturup, acıklı bir diyet tabağı söyledim. İçeride çok tanıdık bir şarkı çalıyordu, ama bir başkasıydı söyleyen. Kim bu kim derken teknoloji düşünmene dahi gerek yok dercesine şak diye verdi cevabı. 4 sene önce çıkmış olan albümü henüz dinliyordum, enfes parçalarmış dedim içimden. Yemeği beklerken heyecanla ilk kitaba başladım, ne güzel yazmış adam!

Fark etmeden zaman geçmiş ben kitabı yarılamıştım. Çok da geçe kalmayayım diye yola koyuldum, eve gideyim de şu filmi izleyeyim dedim. Aynı yolu bu kez kulağımda o güzel parçalarla gidiyordum ki bir kuş havalandı bacadan, sonra diğerleri. Tepemde yüzlerce kuş uçuyor, sanki bana bir şeyler söylüyordu. Gökyüzünde izledim onları, zaten hep gökyüzünde değil miydi bir gözüm. İçim ısındı buz gibi havada düşününce. Özgürlük gibisi var mı!

Hayatın içinde, insanın ne istediğini anlaması zaman alır diyorlar, oysa ben buna katılmıyorum. Hayatın akışında kaçırdığımız, ıskaladığımız bakıp da görmediğimiz onca olgu varken insanın tek bir şey isteyebilecek olması ne kadar sığ bir düşünce. Her gün farklı bir şey istiyor oysa insan, fark etmeden.  Her an, her gün hayatın akışında değişirken istekleri de çeşitleniyor, değişiyor dolayısıyla hiçbir zaman tek bir şey ya da nihai sonuç olmuyor. Ruhumdaki bu devrim algılarımı açmış, artık sadece şimdi, bu zamanda ne istediğimi biliyordum. Yarına söz veremezdim, dürüst de olmazdı bunu ama bugün biliyordum. Kimi, kimleri, nereyi, nasılı, hangi tadı, hangi kokuyu, hangi tanış olup tanımadığımı, şimdi olanlarıyla biliyordum. Bir kuş göz kırptı bir şarkı çaldı, ben yürüdüm, yol bitti yerler bitmedi, hayat bana bir hediye verdi.
Yazıların sonlarını bağlamak zordur ya, hiç bağlayasım yok, iyisi mi gel bir rakı içelim.



Ara Ara Belki de Bulursun..